Bir önceki yazımda altın uçların yazım konforundaki etkilerine fiyat farkı temelli bakmaya gayret edip bir nihai kanaati satın alma bakımından dillendirmiştim. Bu yazı altın uçlar hakkındaki üçlemenin ikincisi. Dolmakalemlerdeki altın uç mitini ruhlarına uygun bir trio'ya oturtmak ve sondan başa doğru dizilimiyle farklı bir etki yaratmak istedim.
Altın metal tablosunun en tepe sıralarında, fiyatı, yumuşaklığı, kolay işlenebilirliği, paraya dönüştürülebilirliği, iletkenliğiyle, hijyenikliği, parlaklığı ve rengi ile haklı bir yer alır. Yüzyıllarca mücevhercilikte vazgeçilmez bir yeri vardır. Bu yüzden ilk dolmakalemler ve bugünkülerde dolmakalemin ince işlere yatkın yapısı gereği kuyum ve saat ustalarının çalıştığı bilinmektedir. Zannediyorum çok az renk dönmesi yapan altının dolmakalemlere girişi kuyum ve saat ustaları sayesinde olmuştur. Dikkat ederseniz pahalı dolmakalem üreten tüm markaların geçmişten getirdikleri kendilerine ait bir kuyumculuk geleneği ve birikimi vardır.
Kolay işlenebilir yumuşak yapısı, erken çağlardan bu yana çıkartılışı, parlak duruşuyla altın sadece arzu nesnesi olacak bir yazım aracının parçası olmak için mi? bütünün içine sokulmuştur. Günümüz dolmakalem üretimindeki ürünler düşünüldüğünde buna tamamen hayır demek mümkün değildir. 1920'li yıllardan 70'lere kadar mürekkebin kalemlerdeki metal parçaları tahrip edici etkilerine karşı gelebilmek için altın uçlar neredeyse standart olarak kullanıldı. Altın uçlu dolmakalemlerden 1930 krizi ve İkinci Dünya Savaşı sırasında bile vazgeçilmedi. O yıllarda dolmakalemin standardı altındı. Dönemin gündelik yazımında kullanılan harf ve kaligrafiyi ancak altın uçlar karşılayabiliyordu. Zira Spencerian ekolünde çokça kullanılan Copperplate ve benzeri harflerden ötürü esnek olmaları gerekiyordu.
Aslında dolmakalemin mükemmelleşmesine yol açan, bizlerin pek sevmediği tükenmezkalemin icadı ve tükenmezkalemin üretiminde kullanılan malzeme teknolojisidir. Bildiğiniz gibi tükenmezkalem, kağıda son derece pürüzsüz ve mükemmel formdaki bir bilyanın kağıda sürtünerek dönerken içindeki melas mürekkebi kağıda bulaştırması şeklinde çalışır. İkinci Dünya Savaşı pilotları ve uçuş mühendislerinin ihtiyaçları yönünde bulunup savaş sonrası 1950 lerin ikinci yarısında ticarileşen tükenmezkalemlere kadar imal edilen dolmakalemlerde uç topu adında bir parça yoktu. O döneme kadar yapılan tüm uçların kağıda dokunan bölümüne kalay çinko gümüş alaşımı kaynaklanarak yazan bir bölüm imal ediliyordu. 1950'lerin ikinci yarısında özellikle metalürjide çok iyi olan Almanya tükenmezkalemlerdeki pürüzsüz bilyayı dolmakalem ucunun en uç tarafına koymayı akıl etti. O günden günümüze kadar Almanya her ürettiği dolmakalem ucuna "IRIDIUM POINT GERMANY" kelimesini kazır oldu. İridyum uç topunun dolmakalemlerde ticarileşmesiyse neredeyse 70'lerin ortalarını bulacaktır. Bu gelişmelere paralel olarak savaş çelik sanaiini de ciddi anlamda geliştirmişti. Aynı yıllarda ise iridyum uç topuyla birlikte olan çelik uçlarda piyasalarda boy gösterdi.
İridyum uç topunun ilk çelik uçlarda kullanılması çelik uçları altın uçlarla rekabet eder duruma soktu. Bu üretim imalatçı açısından gayet karlı olduğu gibi tüketici açısından ucuz ve hızlı ulaşılabilirdi. İridium uç topları daha sonraları altın uçlu dolmakalemlerde kullanılmaya başlandığında çelik uçlar altın uçlara açık bir fark atmıştı. Tabii bu ilerlemenin arkasında 60'ların sanat akımlarının beraberinde getirdiği yeni yazım tarzlarının da etkisi vardır.
Çelik uçlar aslında bir dolmakalemin üreticisi tarafından en az yalanın söylenebildiği en gerçekçi parçasıdır. Oysa çelik uçların aksine üretici altın uçlarda istediği gibi bir sürü yalana başvurur/vurabilir.
Not: Aranızda konunun daha esnekliğe gelmemiş olmasından sükutü hayale uğrayanlar olduğunu biliyorum ama sıkılmamanız için burada keserek yazıyı iki parçaya ayırıyor ve arkası yarın diyorum.