Başlığın bende ne kadar büyük bir tahribat yarattığını sizlere anlatmam zor. Azıcık da olsa ümit var terennümü tutturmuş gamlı gönlümü hoş tutmaya çalıştığım bir zamanda gelen bu haber. Titreyen parmaklar ve ağlamaya direnen gözler ile yayımlamak üzere bir şeyler kaleme almıştım ama haberi duyduğum ilk andan itibaren içine girdiğim gel gitli hal gibi metin de karma karışık durumdaydı. Mehmet Beyin Erguvan Kaleminde çok iyi irdelenmiş olan aynı konudaki yazıyı okuyunca yazdıklarımı ki bu fiili kullanmak dahi bir suç türü halini alabilir yayımlamaktan vazgeçtim. Zira benimkisi, yayımlasaydım berbat bir tekrardan başka bir şey olmayacaktı. Blog u, şu kadar yıldır defterlerime yazdıklarımı, insanlar okusun ve yazıya karşı bir arzu duysunlar diye bunca yıldır karaladıklarımı düşündükçe, bu konuda gelinmiş olunan nokta beni acıdan, elemden, kederden de öte bir coğrafyaya, bir iç yangınına savurup yaktı, kavurdu. Hiroşima gibi. Sadece yanan ben miyim? Yanan, yakılan milyonlarca masum çocuk. Elleriyle en basiti başaramayacak, kendini ifade edemeyecekler. Bir harfi bile sevip sarılamayacaklar. Ne yazık, kendileri olamadıkları gibi kendilerini de tanımayacaklar. Çocuk külleri savruluyor havaya Nazım'ın söylediği gibi. Tarifi imkansız yerlerde dolaşıp yerle bir olmuş mabedi aramak, nafile artık. Oysa Yazmak Keyiftir sloganıyla yola çıkan benin kıt natıkası almamış. Meğer el yazısı bir işkenceymiş. Hem de masum çocuklara bir 23 Nisan öncesinde.
Yazmak Keyiftir. Com