Tamam 13 sene geçim zorluğu içinde kıvranmış, "Sabırla koruk helva, dut yaprağı da atlas olur" diyerek dişini sıkmış, fakat bakmış ki 47 Lira maaşla hayatını idameye imkân yok, basmış istifayı... diyerek başlıyor 2 Temmuz 1947 tarihli Akşam Gazetesi Röportajı. Bir Dolmakalem Ustasıyla yapılan söyleşi, o dönemin, ülkemizin çok önemli sosyolojik kesitlerini gözlerimizin önüne seriyor ve şöyle devam ediyor,
Arkasındaki polis elbisesini de çıkardıktan sonra koltuğunun altına aldığı bir ufacık çanta, birkaç bozuk dolmakalemle soluğu Merkez Postahanesinin mermer merdivenlerinden birinin basamağında almış ve basmış feryadı:
- Bozuk dolmakalemler tâmir ediyorum! İşlemiyen kalemlerinizi, yazmıyan uçları bana getirin!...
-"Sabrın sonu selâmettir" derler, biraz daha bekleseydiniz belki maaşınız artar, yahut da mesleğinizde ilerlemek İmkanını bulurdunuz; dedim.
Bay Seyfi Ebcioğlu, acı bir gülümseme ile cevap verdi:
- 13 sene bu, dedi, dile kolay!... Maaşım artmaz da artmaz, hep 47 Lira... İnsan tek başına olsa da yemese gene 47 Lira ile geçinemez.
- Amma o zamanın 47 lirası, bugünün 47 lirası değildi ki...
- Evet öyle... Aşağı yukarı 14 sene evveline kadar 47 Lira, para sayılırdı amma, bir aile geçindiremezdi.
- Polislik ilk mesleğiniz mi?
- Biz buraya Elâzığ'dan geldik. İdadi dörde kadar tahsil ettim. 20 yaşında askere gittim. Dört sene de Rusya'da kaldım. İstanbul'a dönünce de ilk defa polisliğe girdim. 13 sene bu devam etti.
- 14 seneden beri de dolmakalem tamirciliği yaptığınıza göre, şimdi 51 yaşındasınız öyle mi?
- Evet...
- Dolmakalem tamir etmesini nasıl öğrendiniz?
- Rusya'da bulunduğum zaman, oradaki kalem tamircileri yanına gider, onların işlerine dikkat ederdim. Böylelikle epeyce bir şeyler kaptım onlardan. Fakat ne yalan söyliyeyim, burada bir dükkân açıp da kalem tamirciliği yapmağı hiç düşünmemiştim Polisliğin karnımı doyurmadığını görünce «Köşe başında kalem tamir etsem bundan fazla para kazanırım» dedim ve istifada bir an bile tereddüd etmedim.
- Şimdi hayatınızdan memnun musunuz?
- Allaha çok şükür... Geçinip gidiyoruz işte... Şunu da söyliyeyim ki polislikten çekildiğim gün cebimde 15 kuruşum vardı ve o ay kalem tamirinden 69 lira kadar para kazandım. Yani polis maaşım olan 47 liradan 22 Lira fazla... Bu, büsbütün cesaretimi arttırdı. İkinci ay da öyle, üçüncü ay daha fazla derken dolmakalem tamirciliği bana nefes aldırmağa başladı.
- Şimdi ne kazanıyorsunuz?
- Yalanı sevmem. Maliyeciler haber alacaklar da vergiyi arttıracaklar diye de düşünmem. Muayyen bir vergi tarhetmişler verip duruyorum, şimdi benim için kanun değiştirecek değiller ya... Yazın ayda 150 - 200, kışın da 200 - 300 lira arasında para kazanıyorum. _
- Masraf dışında mı?
- 60 Lira dükkân kirası ve sair ufak tefek malzeme masrafları haricinde tabii...
- Eviniz kira mı?
- Hamdolsun, işte bu kalem tamirciliği sayesinde bir ev sahibi de oldum.
- Niçin yazın kazancınız 150 - 200 Lira arasında da kışın 200 - 300 Lira... Mevsimin bunda rolü ne?...
- Yazın mektebler tatil, memurlardan bir kısmı da izinli oluyor. Halbuki kışın herkes şehirdedir," daha fazla bir hareket ve iş vardır da ondan...
- Daha fazla talebeler mi, memurlar mı kalemlerini tâmire getiriyor?
- Buna dikkat etmişimdir, kalemleri en çok bozulanlar memurlardır. Ya dairenin hokka mürekkebini kalemlerine doldurdukları için, yahut da kullanmasını bilmedikleri için çabuk bozuyorlar. Talebeler ise öyle değil... Onlar kalem kullanmasını daha iyi biliyorlar..
Dolmakalem kullanmada ne gibi şeylere dikkat etmek lazım geldiğini sordum. Bay Seyfi Ebcioğlu diyor ki:
Hiç bir sanatkâr, işinin sır tarafını söylemek istemez amma, ben böyle şeylere ehemmiyet veren insanlardan değilim. 18 milyonun 10 milyonunun cebinde ve çantasında şimdi bir, hattâ bir çoklarında iki üç dolmakalem var. Nasıl olsa ekmek paramızı çıkarırız. Hattâ dolmakalemi kullananlar arasında şimdi hiç ummadığımız insanlar bile var. Meselâ bana küfeci ve çöpçüler de gelmiş, kalemlerini tâmir ettirmişlerdir.
- Ya kadınlar?
- Kadınlar da erkekler kadar dolmakaleme merak sardırdılar. Dolmakalem kullananlardan yüzde otuz beşini kadınlar teşkil ediyor diyebilirim. Müşterilerim içinde o derece meraklılar vardır ki ikide bir gelir ve kalemlerini bırakarak «sen şuna bakıver, bir kusuru var mı?» derler. Şimdi isim olarak pek aklıma gelmiyorlar amma, mühendis mektebi muallimlerinden bay Alişan, dolmakalem meraklılarındandır.
Kalem nasıl kullanılır?
Dolmakalemin çabuk bozulmaması için ne gibi şeylere dikkat edilmesi icabettiğlnl öğrenmek istediğim zaman:
- Buna dair ufacık bir kart bastırayım da kalemlerini tâmire getirenlere vereyim diye düşünmüştüm. Bu fikrimi açıkladığım bazı kimseler bana "sakın ha" dediler ve kalem ne kadar çok bozulursa o kadar çok kazancım olacağım söylediler. Halbuki ben katiyen bu fikirde bir insan değilim. Müsait bir zamanda bunu yapacağım.
- Meselâ, neler tavsiye edeceksiniz?
- Dolmakalem kullananlar, kalemlerinin çabuk bozulmasını bir takım sakat tavsiyelere riayet etmelerinde aramalıdırlar. Bir bardak suya sirke veya alkol konularak kalemin yıkanmasını tavsiye edenler vardır. Asla doğru bir şey değildir bu... Asit ve alkol dolmakalemin en birinci düşmanıdır. Kaleminin çabuk bozulmasını istemiyenler onu hiç değilse iki veya bir ayda bir sade su ile yıkamalıdırlar. Yani mürekkeb yerine su çekip boşaltmalı ve bu ameliyeyi, kalemden temiz su akıncaya kadar devam. ettirmelidir. Bu suretle haznesinde biriken tortu çıkar ve kalem güzel güzel yazar, ucu da çabuk bozulmaz.
İş beraberliği
Bay Seyfi, yaşının ilerlediğinden ve bir Türk gencini bu işte yetiştiremediğinden üzgün:
- Yabancılara bu işi kaptırmak istemiyorum, diyor, bana sadık bir çırak, fakat Türk oğlu Türk bir çırak lâzım. Lâkin kimse heves etmiyor bu işe...
Karısının tam mânasıyla bir hayat arkadaşı olduğundan bahisle de:
- İşte, diyor, karımla iş beraberliği yaptık. O da benini gibi kalemleri tamir etmesini pekâlâ beceriyor. Akşamları eve bir tomar kalemle gideriz. Karşılıklı oturur, İşimizi görürüz. O kadar çok iş var ki elimde yetiştiremiyorum...
- Bu işin bir sır tarafı mı var ki yabancılara kaptırmaktan çekiniyorsunuz?
- Tabiî var. Meselâ, kalemin pistonu ucundaki mantar var ya... İşte en çok bozulan şey odur. Mantar piston ucundan kopuverir. Böyle olunca da kalem mürekkep çekmez. Onu oraya yapıştırmanın bir kolayı ve bu kolaylığı temin eden bir madde vardır ki bu, benim icadımdır. Benim diyen adam ve sanatkâr onu bilemez. Tâmir edenler belki bulunur amma ömrü pek kısa olur. İşte kalem tamirciliğinin sır tarafı budur. Bunu da yabancılara veremem. Hattâ 1000 lira para da vadettiler, yine söylemedim ve öğretmedim... Ben para değil, sanat âşıkıyım. Harbden evvel İdi. Birkaç yabancı sermayedar Merkez Bankasına 25 bin lira yatırdılar: «Git Almanya'dan makineleri al gel de burada dolmakalem fabrikası açalım» dediler. Bunu da kabul etmedim. Halbuki bu pek basit işi burada yapmak pekâlâ mümkündür. Fakat istiyorum ki bir Türk sermayedara bu iş nasibolsun...
Birçok işler görür ve onu küçümseyerek " bu İşten de para kazanılır ve geçinilir ml?" deriz. Pekâlâ kazanılıyor ve geçiniliyor da... Netekim bu dolmakalem tâmircisi bugünkü hayatını, polisliğe değil, komiserliğe bile değişmiyor...
- İyi ki, diyor; günün birinde silkinip arkamdaki o elbiseyi çıkardım ve istifa ettim de bu işe atıldım. Yoksa 47 lira maaşla habre çalışacak ve hayli yıpranacaktım.
Karı koca dükkânlarının kepenklerini kapatırken, içinde tâmir edilecek 85 kalem bulunan çantalarını da almağı unutmamışlardı. Gece karşılıklı oturacaklar, konuşa konuşa onları tamir edecekleri... Güzel bir hayat... Dolmakalem tamirciliği de para kazandıran bir iş imiş meğer..,